Son zamanlarda gündeme getirilen fay yasasının hem İnşaat Mühendisliği hem de Jeoloji Mühendisliği ve Sismoloji özelinde değerlendirilmesi gereklidir. MTA ve Üniversiteler nezdinde yapılan mevcut araştırmalar Türkiye ve yakın çevresinin aktif fay haritalaması üzerine yoğunlaşmıştır. Özellikle son zamanlarda Paleosismoloji olarak bilinen bilim dalı özelinde yüzey kırıklarından mevcut fayların neden olduğu ötelenmeler ve olası depremin tarihlerini araştırmaya yönelik çalışmalar İzmir özelinde arttığı görülmektedir. Bu kapsamda yapılan çalışmalar, olmuş depremlerin yüzey kırığının tespiti üzerine yoğunlaşmaktadır. Depremin oluşturacağı kırığın, 15 km yakınına dek olan yapılarda etkisinin farklı olduğu bilinmektedir. Yakın fay etkisi altında doğrultu ve ötelenme etkileri tüm dünyada çalışılmaktadır. Yapılan çalışmalar ise yapı özeline indirgenirse depremin oluşturacağı dinamik hareket veya zeminde/kayada oluşturacağı etkiler (sıvılaşma, yanal yayılma ve deprem tetikli stabilite-toprak kayması sorunları) göz önüne alınmalıdır. Toprak veya buz-kar kaymaları, kaya düşmeleri gibi afetler yapıların yapılmadan önce tespit edilmesi ve gerekli önlemler alınamayacak ise halihazırda yapılaşmaya açılmaması yönünde bir karar verilebilecek alanlardır. Bunun dışında kalan kısımlarda depremin tetikleyeceği sıvılaşma vb. hususlar, yapı özelinde mühendislik olarak yerinde çözülebilecek durumlardır. Yapının davranışının depremin oluşturacağı dalgalar nezdinde değişimi yakın fay etkisinde ayrıca incelenmesi esastır. Bu durum Amerikan Deprem Yönetmeliği “ASCE-07” de açıkça belirtilmektedir. Bizdeki karşılığı Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği ise, yakın fay etkisindeki durumu sadece şekil değiştirmeye bağlı durum için vermektedir. Bununla birlikte sahada BKS-1 (hastaneler, okullar, müzeler ve diğer kamu yapıları) sınıfına giren ve yerel zemin sınıfı ZD, ZE veya özellikle ZF olarak belirtilen tüm yapı inşaat alanlarında sahaya özel sismik tehlike analizinin yapılmasının gerekli olduğunu düşünüyoruz. ZF olarak belirlenen zemin sınıfında bu şart mutlaka sağlanmalıdır. İzmir özelinde her zemin koşulu için yakın fay etkisinin tüm yapı analizlerinde dikkate alınmasının önemini bir kere daha vurgulamak gereklidir.
7269 sayılı “Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun” üzerinde yapılması talep edilen değişiklikler yeterli ve açık olarak anlatılmamıştır. Taslakta “Yapılacak özel jeolojik araştırmalar sonucunda aktif olduğu tespit edilen fay hattı veya zonları ile heyelan, kaya düşmesi, çığ, su baskını gibi doğa kaynaklı afetlere uğramış veya uğrayabilir alanlar üzerine herhangi bir yapı inşa edilemez. Tespit edilen bu alanlar 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu çerçevesinde imar planlarına işlenir. İmar planı bulunmayan kasaba ve köylerde harita ve krokilere işlenmek suretiyle afete maruz olabilecek alan olarak ilan edilir. Afete maruz alanlar, İçişleri Bakanın teklifi ile Cumhurbaşkanlığınca kararlaştırılır. Bu suretle tespit olunan alan sınırları, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının isteği üzerine ilgili valiliklerce mahallinde ilan olunur. Bu fıkranın uygulanmasına ilişkin diğer usul ve esaslar İçişleri Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.” İfadesi yer almaktadır. “Fay Yasası” olarak tanımlanan bu değişimin kendi özelinde “Doğal Afetler Yasası” olarak adlandırılması daha uygun olacaktır. Konuya özel Kaliforniya örneği verilmektedir. 1972 yılında ele alınmış olan bu husus sadece yüzey kırığı ile ilgili bir öngörü vermektedir. Başta 15 m. ile sınırlı verilen bu öngörüler, sonrasında 60-90 m., en fazla ise 150 m. öteleme bilgisi vermektedir. Konu ile ilgili açıklama yapan bazı araştırmacılar bunun 150 m öteleme ile olabileceğini belirtirken, diğer bir grup fay olan yere mesafe belirtmeksizin şehir kurulamayacağından bahsetmektedirler. “Fay Yasası” olarak ortaya çıkan durumda bu bölgelerde olan yapıların ne olacağının sistematik olarak araştırılması ve vatandaşlara gerçekçi şekilde anlatılması gereklidir. İlave yapılacak yapılar özelinde eğer elde imkan var ve olası atımların nasıl olacağı konusunda elde yeterli bilgi var ise bu alanların etkilenmesini asgari seviyeye indirebilmek için belirli bir öteleme belki yapılabilecektir. Bazı özel yapılara ise bu durumlarda izin verilmemesi, ilgili şartnamelerde yer almaktadır. Deprem bir doğal olaydır. Depremi oluşturan fayın tipine bağlı olarak hareket mekanizması oluşacaktır. Mevcut depremi oluşturan fayın tipine ve oluşacak depremin büyüklüğüne bağlı yapısal analiz imkanları vardır. Eğer yapı alanında heyelan vb. kayma göçme hareketleri yok ve yapı alanı, fay atımından öngörülen uzaklıkta ise zemin-yapı-zemin etkileşimi, yıllardır bu konu ile ilgili bilim insanları tarafından anlatılmakta olup, son Deprem Yönetmeliği ile içerisine bu konuda belirli konular adapte edilmiştir. Fay bölgelerinin ve bunların yapıya olan etkilerinin araştırılmadan popülist yaklaşımlar ile yasa taslağı olarak getirmek mühendislik olarak bir çözüm sağlamayacaktır. Mevcut yasa taslağı ile İzmir’in tamamının boşaltılması gereklidir. Bu kapsamda olası zararları asgari düzeye indirebilecek şekilde sistematik ve bilimsel yöntemler ile araştırma yapılmalıdır. Başka şehirler ve başka ülkeler örnekleri bir tarafta tutularak, Yapı ve Zemin etkileşiminin “İNŞAAT Mühendislerince” yapılacağı unutulmadan, yerel şartnamelere ve yönetmeliklere yapısal tasarım ile ilgili bilgi sağlayacak çalışmalar, yeterli donanıma sahip kişi, kurum ve kuruluşlar tarafından ivedilikle yapılmalıdır.
İMO İzmir Şubesi