En büyük felaket: İmar Barışı

Tolga Oktay Gül
Y. İnşaat Mühendisi

11 Mayıs 2018 tarih ve 7143 sayılı Resmi Gazete Yayımlanan, 3194 sayılı İmar Kanunu’na ilave edilen geçici 16. Madde ile, halk arasında “imar barışı” olarak anılan uygulama yürürlüğe girmişti. Burada savunulan amaç afet risklerine hazırlık kapsamında 31.12.2017 tarihinden önce ruhsatsız olarak yapılmış veya yapı ruhsatı ve eklerine aykırı olan yapıların kayıt altına alınmasını sağlamaktı. Geçici 16. Madde’nin yürürlüğe girmesinden yaklaşık 3 hafta sonra yapı kayıt belgesi verilmesine ilişkin usul ve esasları düzenlemek amacıyla, 6 Haziran 2018 tarih ve 30443 sayılı Resmi Gazetede “Yapı Kayıt Belgesi Verilmesine İlişkin Usul ve Esaslar Tebliği” yayınlandı. Bu tebliğ, hiçbir mühendislik hizmeti görmemiş kaçak yapıların depreme karşı dayanıklılığını, Madde 9’da belirtilen “Yapının depreme dayanıklılığı ve yapının fen ve sanat norm ve standartlarına aykırılığı hususu yapı malikinin sorumluluğundadır.” ibaresi ile düzenlemekteydi.  İnşaat Mühendisliği mesleğini hiçe sayan bu tebliğ ile, afet risklerine karşı tedbir alma veya aldırtma yükümlülüğü idarenin asli görevlerinden olduğu halde, hukuka aykırı bir şekilde bu sorumluluk doğuracak sonuçları düşünülmeden mal sahibine yüklenmiş oldu. Oysa ki Danıştay 6. Dairesi, 23.05.2012 tarih ve K.2012/2662 sayılı kararı ile deprem nedeniyle yıkılan binalarda gerekli denetimin yapılmaması ve yıkım kararına rağmen idarenin yıkımı gerçekleştirmemesi nedeniyle idarenin hizmet kusurundan kaynaklanan sorumluluğu olduğuna karar vermiştir. Her an yıkıcı bir deprem olma riski ile yüz yüze, deyim yerindeyse “ip üzerinde” olan ülkemizde, yapıların depreme karşı dayanıklılığı konusunda kamusal denetimin göz ardı edilerek, üstelik mevcut yıkım kararlarını ve cezaları iptal ederek tüm kaçak yapıların “imar barışı” adı altında kayıt altına alınması, deprem sebebiyle oluşacak zararların önlenmesi çalışmalarına karşı yapılmış en büyük engeldir. 17 Ağustos 1999’da yaşadığımız büyük felaketten 21 sene sonra bile halen afet riski göz ardı edilerek kurulan şehirlerin, plansız kentleşmenin ürünü ve mühendislik hizmeti görmemiş yapıların mimari rölöve aldırılarak yasal hale getirilmesi ile can ve mal kayıplarına davetiye çıkarılmıştır.

İzmir Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nden alınan bilgilere göre İmar Kanunu’nun Geçici 16. Maddesi’nden yararlanmak suretiyle yapı veya bağımsız bölüme yapılan toplam müracaat sayısı yaklaşık 400 bin’ dir. 1. Derece deprem bölgesinde olan İzmir için bu sayı korkutucu olmak ile birlikte kaçak yapılaşmanın doğuracağı sonuçları geçmişte yaşadığımız depremlerden görmek mümkündür.

Bütün bu depremlerde öncelikli olarak yıkılan yapılar imar barışı kapsamına kayıt altına alınan ruhsatsız ve kaçak yapılardır. 6306 Sayılı Riskli Yapıların Tespiti Esasları hakkındaki kanun kapsamında 180.000’in üzerinde yapıya riskli yapı analizi yapılmıştır. Bunların %95’inden fazlası “Riskli Bina” olarak tespit edilmiştir. Yine bu binaların büyük çoğunluğu yığma yapı statüsünde olup olası bir depremde göçme riski taşımaktadır. Betonarme olan yapılar ise çok düşük beton dayanımlarına sahip olup, betonarme çeliğinin de deprem performansı açısından yetersiz özelliklerde olduğu görülmüştür. Bu korkutucu tablo içerisinde henüz riskli yapı analizi yapılmamış olan ve riskli yapı olması kuvvetle muhtemel binalara devletin bir anda “imar barışı” kapsamı içerisinde kayıt altına alarak yasal hale getirmesi, olası bir deprem durumunda toplu can kaybı riskinin önünü açmaktır.

İnşaat Mühendislerini tamamen yok saymış bu uygulama, 24 Ocak 2020 tarihinde meydana gelen 6.8 büyüklüğündeki Elazığ depremi ile birazcık da olsa hatırlanmış olacak ki, 20 Şubat 2020 tarih ve 31045 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Coğrafi Bilgi Sistemleri İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”un 14. Maddesi ileimar barışı kapsamında yapı kayıt belgesi alan yapılarda güçlendirme yapılabilmesinin önünü açmak amacıyla 3194 Sayılı İmar Kanunu’na Geçici 21. Madde olarak eklendi. Ancak, geçici maddedeki “Kat Mülkiyeti Kanununa göre güçlendirme kararı alınarak güçlendirme yapılabilir.” ibaresi ile yapının güçlendirme yapılması kararının yine mal sahiplerine bırakılması büyük bir yanlıştır. İmar barışı adı altında yasal hale getirilen tüm yapıların, yapı kayıt belgeleri bir an önce denetlenmeli, 01.01.2019 tarihinde yürürlüğe giren Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği kapsamında yapı konusunda uzman İnşaat Mühendisleri tarafından değerlendirilerek, yönetmeliğe aykırı olan yapıların güçlendirilmesi veya yıkılması zorunlu hale gelmelidir.

Devlet olarak vatandaşı mağdur etmenin önüne geçmek, güvensiz yapılarda sorumluluğu mağdur olana yükleyerek can güvenliği olmadan oturmasını teşvik etmek değil, kamu denetimini zorunlu tutarak can güvenliğini devlet garantisine almak, güvenli yapılarda oturmasını sağlamaktır. Hepimizin bildiği ama çabucak da unuttuğumuz bir söz; “deprem öldürmez, riskli ve çürük yapılar öldürür”.