Dünya Bir Sahnedir
demiş, Shakespeare.
Ve bütün erkekler ve kadınlar sadece birer oyuncu;
girerler, çıkarlar.
Bir kişi birçok rolü birden oynar…
Bu yazıda aslında sizlere 27 Mart Dünya Tiyatro Günü hakkında bilgilendirme yapacaktık ancak farklı bir pencerenden bakmak istedik olaya/durumlara/karakterlere ve takibi ki sizlere.
Peki bu sahneye giren çıkan erkek ve kadınlardan içlerinde engelli olup sahneye çıkmak isteyen ancak zorluklar yaşayanlar?
Dünya Tiyatrolar Günü 1961 yılında Uluslararası Tiyatrolar Birliği (International Theatre Institute) nin aldığı bir kararla kabul edilmiştir. Her yıl dünya çapında tiyatro grupları tarafından kutlanmaktadır. Bu kutlamalarda pek çok ulusal ve uluslararası tiyatro grubu etkinlik yapar ve kutlamalarda yerini alır. Bu etkinliklerden en önemlisi bildirinin yayınlanmış olmasıdır. Bu bildiri; dünya çapında başarı kazanmış bir tiyatro oyuncusu, yönetmeni veya yazarın yazdığı evrensel bildirgedir. İlk bildirge 1962’de Jean Cocteau (Fransa) tarafından yazılmıştır. Bizde ise ilk bildirge… Neyse tüm bilgileri buraya yazmayalım, sizlerde araştırın ki Tiyatronun büyüsü kaçmasın.
Başta yazdığımız gibi amacımız farklı noktalardan bakmak.
Dünya Sağlık Örgütü ve Dünya Bankası tarafından 2011 yılında yayımlanan Dünya Engellilik Raporunun giriş bölümünde engellilik şöyle değerlendirilmiştir: Engellilik, (beyin felci, Down sendromu, depresyon ve benzeri) sağlık sorunları olan bireylerin (negatif tavırlar, erişilemeyen ulaşım ve kamu binaları, sınırlı sosyal destek gibi) kişisel ve çevresel faktörlerle etkileşimlerinde ortaya çıkan olumsuz durumları ifade eder.
Engellilik, insan olmanın bir parçasıdır. Herkes yaşamının herhangi bir döneminde geçici veya kalıcı engellerle mücadele etmek zorunda kalabilir. Bireyin içinde yaşadığı çevre engellilik üzerinde büyük etkilere sahiptir. Çevrenin gelişen teknoloji imkanlarından faydalanarak erişilebilir, güvenilir, bütünleştirici ve topluma katılımı arttırıcı bir ortam sağlaması önemlidir. Çevresel faktörler sadece fiziksel ulaşım olarak düşünülmemelidir. Çevresel faktörler aynı zamanda bireyin yaşamını devam ettirdiği alandır. Bu yüzden aslında çocukluktan itibaren ele alınmalıdır. Okulda, sokakta, iş yerinde ve hatta evde bile engelliliğin deneyimlenmesinde güçlükler ön plana çıkmaktadır.
Diğer yandan engellilerin hepsi aynı düzeyde dezavantajlı değildir. Örneğin; engelli kadınların toplumsal cinsiyetten kaynaklanan sorunlar nedeniyle de engelsiz bir erkekle evlenme olasılığı daha düşük olabilmektedir.
Bu yüzden engelli kişilerin gelişimleri için faydalı çalışmalara ve projelere yer verilmelidir. Erişilebilir binalar, ulaşım, eğitim, sağlık, istihdam ve sosyal destek alanlarında daha tutarlı bir müdahale yaklaşımının geliştirilmesi gerekmektedir.
Konumuz tiyatroydu ve nereye bağlandı. Tamam, tamam şimdi ona geliyoruz.
Küçük bir başarı hikâyesi:
Bir zamanlar, kör bir kız vardı, mükemmel bir balerindi. Adı Alicia’ydı. Alicia çocukluğunda görüyordu ve hastalandığında çoktan harika bir balerin olmuştu. Onu bekleyen müthiş bir kariyer vardı. Görme duyusu gitgide kötüleşti ve aylarca yatakta kalması gerekti. Dans edebilmesinin tek bir yolu vardı, öyle de yaptı.
’’Zihnimde dans ettim. Kör, hareketsiz, sırtüstü yatarak kendime Giselle’in dansını öğrettim.’’
Bir gün, New York Balesi’nin baş balerini sakatlandı. Alicia’yı çağırdılar. O sıralarda kısmen kördü, fakat nasıl hayır diyebilirdi ki? Giselle balesi oynanıyordu!
Dans etmeye başladığı anda seyirciler ona aşık oldu.
Alicia zar zor görebilmesine rağmen büyük bir zarafet ve kendisine güvenle dans etti. Öyle eşsiz bir tarzı vardı ki kendi bale grubuyla bütün dünyada dans etmesi istendi. Ancak onun hayali, memleketi Küba’ya klasik baleyi getirmekti.
Seyahatlerinden döndüğünde, Kübalı dansçılara klasik bale öğretmeye başladı. Alicia Alonso Bale Grubu’nu kurdu, daha sonra bu grup Küba Ulusal Balesi’ne (Ballet Nacional De Cuba) dönüştü.
–Alicia Alonso ( Balerin- Doğum Tarihi 21 Aralık 1921 )
Alicia’nın hikayesinden yola çıkarak olayı şöyle anlatmaya devam edelim. Ülkemizde Devlet Tiyatroları’nın yanı sıra Üniversite toplulukları, Lise toplulukları, Özel tiyatrolar, Meslek odaları vb kendine ait Amatör Tiyatro Grupları mevcuttur. Ancak acaba ülkemizde bu işe gönül vermiş kaç engelli tiyatro grubu var hemen bakalım.
- Samsun’da görme ve bedensel engellilerden oluşan tiyatro ekibi, 8 yıldır Türkiye’yi il il gezerek “Bu işte bir sakatlık var” oyununu sahneye koyuyor,
- İzmir’de tiyatro sanatçısı Ebru Son, 20 görme engelliyle kurduğu Braille Okuma Tiyatrosu çalışmaları gerçekleştiriyor,
- Afyonkarahisar’da yaşayan bedensel engelli Ercan Kubaş, “Bedensel Engelliler Sanat Tiyatrosunda” oyunculuk yaparak geçimini sağlıyor,
- İstanbul’da 6´sı engelli 11 kişiden oluşan “Yetenekli Engelsizler Komedi Tiyatrosu”.
Tabii ki bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Ama itiraf edin, çoğunu ilk kez duydunuz. Zaten sorun da burada başlamaktadır. Ne yazık ki bu grupların çoğu ancak kendi sınırları içinde tanınır olmuş durumdadır. Oysa araştırmalara baktığımız zaman tiyatro aktivitesine katılım gösteren engelli bireylerin iletişim ve etkileşim becerilerinde anlamlı gelişmeler tespit edilmiştir. Özellikle engelli gençler kendilerini daha rahat hissetmekte ve güven duyguları daha çabuk gelişmektedir. Bu bile onların görünür olması için bir sebep değil midir?
Sorun keşke görünür olmakla sınırlı kalsa, engelli tiyatro gruplarının yaşadığı zorluklar; çevresel faktörlerin onları düşünerek hazırlanmaması, tiyatro sahneleri gibi yerlerin onlara uygun olmaması, reji odalarının ya çok yüksekte ya da çok arkalarda olması ve engelli erişimine uygun olmaması… Tiyatro gruplarını geçtik, salonların bile neredeyse yüzde 90’ı engelli erişimine uygun değil.
Bu ve bunlar nedeniyle biz Şantiye Tozu Tiyatro Topluluğu olarak diyoruz ki; pandemi aslında hepimize hayatın başka bir yanını gösterdi. Yeni normaller önümüzde, artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak. Buna rağmen, bizi ayakta tutanların başında sanat geliyor. Özellikle de bizi bize yansıtan, içinde yaşadığımız zamanı anlamamızı sağlayan, geleceğe bakmamızı kolaylaştıran, bizi birleştiren ve bizi iyileştiren tiyatro.