Yaşamak ve Yaşatmak Üzerine

Dilek Tezel
Y. İnşaat Mühendisi

“İnsan hakları”, bireyin var oluşundan doğan her türlü hak ve özgürlüklerini tanımlar. Modern çağda bireyler genelleştirerek cinsiyet bakımından yasalar karşısında eşit olarak değerlendirilir.

Günümüzden geçmişe de baktığımızda, sistem ve düzenlerin kadınlara karşı dayatmaları ve üzerlerinde kurdukları baskılar, kadınların ekonomik ve sosyal yaşamın dışında bırakılmalarına sebep olmuştur. Erkek egemen toplumlara göre kadınların ana sorumlulukları, çocuklarının bakımı ve ev işlerinin noksansız yerine getirilmesi olarak algılanmıştır. Bu vesileyle de erkeklere bağımlı olmaya zorlanmışlardır.

Fakat bir asrı geçkin bir zaman öncesinde, kadınların hakları için mücadele kıvılcım almıştır. Ekonomik sistemin değişmesiyle kadınlar iş gücünde aktif ve önemli bir yer almaya başlamıştır. Bu durum eşit ücret ve eşit yaşamın ön plana getirilmesine ve bu amaç uğruna nice çalışmalara kaynak olmuştur.

Feminist hareket, eşit haklar, oy kullanma, eğitim ve çalışma hayatında eşitlik gibi birçok hakkın kazanılmasını sağlamıştır. Tüm bu çabalar ve çalışmalar elbette ki hukukun desteğini alabildiğinde daha güçlü ve etkili olmaktadır.
Yıllar boyu verilen emekler ile birlikte ne yazık ki dünyada kadına yönelik şiddetin insan hakkı ihlali olarak kabul edilmesi ancak 20.yüzyıl ortalarını bulmuştur. Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi ve Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi (İstanbul Sözleşmesi) ise en önemli belgelerdir. Bu sözleşmeler, ayrımcılığı tanımını ve her türlü cinsiyet ayrımcılığının yasaklanmasını, kadına yönelik her türlü şiddetin önlenmesini, mücadelesini, hukuki ve gerçek eşitliğin sağlanmasını düzenler.

Maalesef, mevcut yasaların kadınları korumaya yetmediği günümüzde daha fazlasının yapılmasına yeğ ile var olan güvencelerin de geri çekildiğini görüyoruz. Kadına yapılan her türlü psikolojik ve fiziksel şiddet yasak olmasına karşın kadınlar, her an kadınlar evlerinde, kamusal alanlarda, iş yerlerinde şiddete maruz kalıyor. Kadının da yasal olarak boşanma, iş yerinden ayrılma ya da güvende çalışabilme hakkı var ama yanlış yapılan her şeye “dur” dediğinde ötekileştiriliyor, mahrum bırakılıyor, öldürülüyor. Eğitim özgürlüğüne sahip fakat halen toplumda cinsiyetlere göre ayrılmış mesleklerden bahsediliyor. Çalışma özgürlüğüne karışılmıyor (!) ama bir iş görüşmesinde hiçbir zaman bir erkek adaya sorulmayan, medeni durum ve çocuk sahibi olup olmama gibi, iş gücü ile ilgisi olmayan mahrem sorular kadınlara yöneltiliyor ve bir bariyermiş gibi davranılıyor. “Eşit işe eşit ücret” hakkı var ama daima kadın çalışanlara tabiri caizse can sıkıntısından çalışmak istiyor veya bir lütufmuş gibi pozisyon dâhilinde değerlendiriliyor ve düşük ücret uygulanıyor. Kadınların ifade özgürlüğü var fakat sivil toplum kuruluşlarında, politikada, yasalar önünde kadınlar adına erkekler konuşuyor ve karar vermeye çalışıyor.

Bütün bu hususlar dâhilinde, kadınların; kendi hakları, meslekleri ve var oluşları için birlikte çabalaması gerekiyor. Bilinçlendirme ve bilgilendirme çalışmalarına devam etmeleri, toplumsal cinsiyet eşitliğinin harfi harfine uygulanabilmesi için pes etmemeleri gerekiyor.

Susmadan, kolaya kaçmadan, olan bitene sadece hayıflanıp beş dakika sonra unutmadan…