Dünyaca kabul edilmiş bir gerçektir, hali vakti yerinde olan her bekar erkeğin mutlaka bir eşe ihtiyacı vardır. En sevdiğim kitaplar arasında yer alan Jane Austen’in Gurur ve Önyargı eserinden bir başlangıç cümlesidir bu. 1700’lü yıllarda yaşamış olsa da bir erkeğin ihtiyacı olan kadın, yazarlığın erkeklerin işi olduğu söylenen kadın olmakla mücadele etmiştir, aynı 2000’li yıllarda yaşayan bizler gibi. Jane asla evlenmeden bu dünyadan göçüp gitmiştir. Sığmaya zorladıkları kalıplardan taşarak.
Bu kalıpları şekillendiren şey nedir? Yaşadığımız yer mi, ailemizin durumu mu, zengin ya da yoksul olmamız mı? Evet ya da hayır diye bir cevabı verebilir miyiz? Evet, çünkü ülkemizin en batısında yaşayan bir kadına çizilen kalıp ile en doğusunda yaşayan bir kadınınki bir değildir. Hayır, çünkü yine dayatılan kurallar biçilen roller ile mücadele ederken bulur kendini.
Kadınlar ve erkekler aynı dünyaya geliriz, peki dünyada aynı biçimde mi yaşarız? Cinsiyeti belirlenir belirlenmez mavi ve pembe renklerine ayrılırız. Zeynep, Elif, Ayşe olurken bir yanda Ali olur Selim olur Ahmet oluveririz. Araba desenli kazak giymiş bir bebek düştüğünde ağlama sen erkek adamsın deyip susturuveririz. Pileli etekler pembe kazaklar içindeyse eğer prenses ve narin, o ağlasın deyiveririz.
Öyle ya peki birinci dünya savaşından sonra pantolon, gömlek giyen vücut hatlarını belirgin kılmayan kıyafetleri tercih eden kadınları kim durdurabildi. Takım elbise giyerek güzellik anlayışını değiştiren 20.yy da sinema sektörüne başkaldıran Louise Brooke’u, Greta Garbo’yu kim durdurabildi. Havacılık okulunda 13 kişinin arasında tek kadın olarak yer alan İlk Türk kadın pilot Bedriye Tahir Gökmen’i, mühendislik bir yana aynı zamanda sporcu olan Fenerbahçe’nin ilk kadın voleybolcusu ve Anıtkabir’in başmühendisi ilk kadın inşaat mühendisi Sabiha Gürayman’ı, ilk kadın şoför Bertha Benz’i, kadından şoför mü olur denilirken 1932 yılının birincisi olmayı başaran ilk otomobil yarışçısı Samiye Cahid Markaya’yı kim durdurabildi? Fazla uzağa gitmeden İMO İzmir Şubesi’nde onlarca erkek arasında ilk kadın başkan seçilen Eylem Ulutaş Ayatar’ı, her gün erklik düzenini, mobingi, kuralları hiçe sayan bizleri kim durdurabilir?
Bense bu dünyaya pembe kundakta gelmiş biri olarak, anlattığım bir olay üzerine kadınlar “iyi futbol oynayamaz” diye lafı kesilen, araba kullanmanın eğlenceli olduğundan bahsederken “kadından şoför mü olurmuş be” denilen, ya da şantiyenin zorluklarından bahsederken “ya, bu mesleği neden seçtin çok erkek olmaz mı” sorularına maruz kalan ya da 2-3 yaşlarında bir bebeğin “senin robotun var mı?” sorusuna annesinden gelen “kızlar robot sevmez ki” cevabı alan oysaki en sevdiği şey bilim kurgu filmleri izleyip geleceği düşleyen benken, bir birey, bir öğrenci, bir evlat, bir arkadaş, bir mühendis adayıyken, bir kadınken, hayatta sonsuz role sahipken, nasıl kalıpları göz ardı edip taşmaya çalışmayayım ki?
17. yüzyılda olsak da, 20. yüzyılı yaşasak da öğretilmiş kalıplara girmeyi reddederek doğallığı, duyarlılığı, farklılığı savunarak toplumun bizlere dayattığı hiçbir kalıba sığmayan, kendi isteklerinden, tercihlerinden ödün vermeyen ve dilediğince yaşayan bireyler, kadınlar mühendisler ve daha niceleri olmamız dileğiyle.