17 Ağustos 1999 Depremi, Kocaeli/Gölcük merkezli, Richter ölçeğine göre 7.5 Mw büyüklüğünde gerçekleşen, binlerce insanımızın yaşamını yitirdiği, yüzlerce yapımızın yerle bir olduğu acı gerçeğimiz…
Ve yine 17 Ağustos, yine deprem gerçeğimiz ve yine geride bıraktığı enkazlar, travmalar… Sanki savaştan çıkmış, bomba düşmüş gibi yok olan şehirler…
Ne yazık ki mesleğime başlarken tanıştığım bu acı dolu manzara, çaresizlik, iş bilmezlik, sahipsiz anılar, uçuşan fotoğraflar… Evet dile kolay 21 yıldır aynı acıyla andığımız ve daha nice senelerde anacağımız mesleğimizin önemini vurgulayan ne yazık ki acı dolu tablosu…
Maalesef; bir doktoru düşünürsek, bir kişiyle ilgilenirken, yine bir avukat bir kişiyle mesleğinin basamaklarını tırmanırken, mühendislik hizmeti koca bir şehirle test ediliyor. İnşaat Mühendisliği, yitirilen canlar, enkaz – yıkılmış şehirler, yerlerde savrulan fotoğraflarla depremleri anıyor…
Evet 1999 dan günümüze Türkiye’de Deprem gerçeği ile ne değişti, neler yapıldı, neler yapılmadı, neler yapılabilir… Şöyle bir gözden geçirirsek;
Neler yapıldı?
Deprem Yönetmeliği;
21 yıldır çeşitli yapı türlerinin statik açıdan iyileştirilmesini sağlayacak tasarımı ilgilendiren Deprem Yönetmelikleri çıkarılmış, revize edilmiş, bazı hükümlerle yapılması gereken standartlar oluşturulmuştur. Bu yönetmeliklerle bilgisayar programcılığı daha da ön plana çıkmış, paket programlar yazılmıştır. Bazı Üniversiteler de, İnşaat Mühendisliği bölümlerinde projeci olmaya aday meslektaşlarımıza, seçmeli dersler olarak sunulmuştur.
Yapı Denetim Sistemi;
19 pilot ilde başlamak kaydıyla 18 Ocak 2001 tarihi itibarıyla, Yapı denetim sistemi, meslek gündemimize girmiştir. 2010 yılında tüm illeri kapsamıştır. Müteahhitlerce yapılan, özel şirketlerce kontrol edilen bu sistem aslında, yapı sahipleri adına, müteahhitin yapım işini kontrol etsin, fen ve sanat kurallarına, mevzuata uygun inşaa etsin diye görevlendirdiği bir kuruluştur. Uygulama da ise bundan habersiz ya da vurdumduymaz tavırla müteahhite bırakılmış, onun seçtiği, birlikte çalıştığı, eski tanıdığı, parasını kendi ödediği kişi/kuruluş olmuştur. Yani denetim kuruluşunun denetlediği müteahhit, aslında parasını kazandığı geçim kaynağı olmuştur. Ne kadar sağlıklı işleyebilecek bir sistem sizce!
Neyse ki 2019 tarihi itibarı ile Yapı Denetim sistemi havuz oluşturularak ahbap çavuş ilişkisinden kurtarılmıştır. Yapı Denetim sistemi, vatandaş(!) tarafından yatırılan Mal Müdürlüğü aracıyla hakkını alan gerçekten işini yapması için Yönetmelik kanalıyla iyileştirilen bir sisteme dönüşmüştür.
Şantiye Şefi;
Evet şantiyeci meslektaşlarımız… Geçen süre zarfında kanayan yaramız… Kanayan yaramız diyorum; yıkılan yapılar düşünüldüğünde yapıların güvenli inşaa edilmesi için oluşturulmuş meslek dalının uygulayıcısı…
Uzun sayılabilecek bir süre kadar belediyede görev yapan bir mühendis olarak, Yapı Ruhsat İşlemlerinde malesef sıkça şahit olduğum; Şantiye Şefi olmadan kesilemeyen; sistemin izin vermediği Ruhsata, ”alel acele birilerini arayarak aman şimdi evrağı gelsinde anlaşırız” denilen ama her iki tarafında gerçekten anlaşamadığı kağıt üzerinde imza için gereken kişi… Müteahhit açısından
1- Aman bir imza için bu kadar para istenir mi?
2- Ne iş yapıyor ki?
3- Şantiyeye gelmesine gerek yok, benim kalfam çok iyi, 50 tane mühendisi cebinden çıkarır..
dediği, Devletin neden bu imzayı zorunlu tuttuğunu anlamayan, anlamak istemeyen müteahhitler tarafından teferruat olarak görülen mühendislik hizmeti sunan, ateşten gömleğin sahibi…
Peki, Yapı Ruhsatındaki bu Şantiye Şefi Bölümününün imza sahibi kim, kimler olabiliyor?
Evet son çıkan, 02 Mart 2019 tarihli, Şantiye Şefleri Hakkında Yönetmeliğimize göre;
” … yapım işinin konusu, niteliği, büyüklüğü ile özel ihtisas gerektirip gerektirmediği ve ilgili imalatların oranı dikkate alınarak…” seçilmesi gereken mimar&mühendis (Madde 6-3) derken ”İnşaat, Mimar, Makine, Elektrik, Yapı Denetim Teknikeri veya bunlara denk Teknik Öğretmenlerde (Madde 6-C2)) olabiliyor. Bu yönetmelikle, inşaat alanı;
2000 m2’ye kadar Teknikerler,
1500 m2’ye kadar Teknik Öğretmenler,
Toplamda 30000 m2’ye kadar mühendis-mimar seçilebilir şeklinde oranlar getirilmiştir. Bir Şantiye Şefi, aynı anda 5 iş yüklenebilmiştir.(Madde7(3-4)).
Yönetmeliğin diğer maddelerinde ise ilgili mimar ve mühendislerin sicili tutularak, herhangi bir kısıtlaması ve cezası olmadığına dair Meslek odalarınca takibi yapılarak, ilgili idarelere bildirimler yapılıp gerekli işlemlerin yapılması istenmiştir(Madde 9-ç)). Şantiye şefleri alternatifi olarak sunulan Tekniker ve Teknik Öğretmenler ise herhangi bir meslek örgütlenmesi olmadığından Madde 9 c-ç-d-e maddeleri, bu meslek üyeleri için uygulanamamakta, buda meslektaşlarımız için haksız rekabete yol açmaktadır.
Peki bu Şantiye Şefleri için neler yok;
Şantiye şeflerinin ücretlerini belirleyen, sosyal haklarının herhangi bir güvence altına alınmasını sağlayan madde, düzenleme yapılması gereken acil bir durum olarak gündemimize almamız gereken unsurdur. 5 şantiyenin sorumluluğu verilmiş ancak herhangi bir hakkı savunulmamış, imzacı şantiye şefi yaratılmış bir kurbandır. Hem haksız rekabet ortamı, hem sosyal ve ekonomik haklarını alamamaları, hem imzacı olmaları, hem de 5 iş yüklenebilmeleri nihayetinde, bu sorumlulukların altında ezilen Şantiye Şefleri…
Diyeceksiniz ki, 5 şantiyenin sorumluluğunu almasın,
İşini layıkıyla yapsın, imzacı olmasın,
Haklarını istesin, yedirmesin,
İlgili mahkemelere başvursun, dava açsın, bu işi yapmasın…, evet yapılması gerenler belki ama, arkasından gelen işsizlik…
‘‘Anası, babası: oğlum/kızım okuyor, mimar-mühendis olacak, çalışacak, para kazanacak, kendini kurtaracak, ayakları üzerinde duracak artık okul bitince bana ihtiyacı kalmayacak…’’ hangimiz bunları duymadan mezun olduk, ya ailemizden ya da çevremizden… Sonuç mezun olunca para kazanmak artık ailemizin eline bakmamak ya da ailemizi geçindirmek…, yakamızda çaresizlik…
Evet biz İnşaat Mühendisiyiz. Bizim işimiz, görevimiz güvenli yapı inşaa etmek…
Korkusuzca, çaresizliklerimizden sıyrılarak denetimimizi yapmak,
Haksız rekabeti önlenerek, haklarımıza sahip çıkılmasını; okulda öğrendiklerimizi pratiğe dökerken savrulmamayı istiyoruz.
Ne yapılabilir?
Öncelikle TMMOB korunmalı/dokunulmamalı; kamu hizmeti veren, kamu yararını önceliğine alan yapısı bozulmamalıdır.
Meslek grupları açısından düzenlenen yasa ve yönetmelikler de söz sahibi olmalıdır.
Yapı denetim sisteminin havuz sistemi ile bağımsızlığını kazanması sistemin en önemli kazanımıdır. Güçlü yapı denetim sisteminin ülkenin deprem güvenliği açısından çok önemli olduğu gerçeğiyle, şu an büyük illerde açılabilecek YDK sayısı hesaplaması kotalara bağlı kalarak çözülmelidir. Bununla birlikte daha bölgesel atama yapılmalıdır. Bu noktada yapı denetim kuruluşlarının sorunlarına kulak verilmeli, çözüm önerileri değerlendirilmelidir.
Meslek örgütü olarak İMO’nun, yapım inşaası konusunda etkin bir yol izlemesini sağlayacak yasal düzenlemeler getirilmelidir.
Şantiye şeflerinin sosyal ve ekonomik güvencelerine sahip çıkılmalıdır. Bir havuz sistemi oluşturarak müteahhidin tekelinden çıkarılıp, devlet güvencesine alınmalıdır.
Uzmanlaşmanın, profesyonel mühendisliğin önemi kavranmalıdır.
İş güvenliği ve şantiye güvenliği konularında meslektaşlarımızı koruyacak, ihmal ve umursamaz tavır içeren uygulamalara yol vermeyecek düzenlemeler oluşturulmalıdır.
Şuan yaklaşık 125.000 aktif üyeye sahip örgütümüzün daha da kan kaybetmesine sebep uygulamalardan kaçınılmalıdır.
Mesleğimizi yok sayan, itibarsızlaştıran, bilimi, eğitimi yok sayanların sayesinde Türkiye’deki depremlerde, hala büyük can kayıpları yaşanmakla birlikte, ülkemiz ekonomisine de derin yaralar açılmaktadır.
Biz kimiz?
Ne yapıyoruz?
Neden?
Neredeyiz?
%98 oranıyla deprem kuşağında yer alan ülkemiz de, vatandaşlarımızın can güvenliği ile yaşamasını sürdüreceği yapıları, projelendirmek, inşaa etmek, inşaa ederken de denetleyen bir meslek grubuyuz.
EY TÜRKİYE!
BİZ BU ÜLKENİN, BU TANIMININ, GERÇEK AKTÖRLERİYİZ… İNŞAA ETMEKTEN GELİR MESLEĞİMİZ…
DEPREM YIKMAZ, MÜHENDİSSİZ YAPI YIKILIR,
DEPREM ÖLDÜRMEZ, DENETİMSİZ YAPI ÖLDÜRÜR…