Ben Nilgün’ü 1971 yılında tanıdım. Nilgün Ege Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’ne 1969 yılında kayıt olmuştu. Ege Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Fakültesi 1968 yılında kuruldu. Ben fakültenin ilk öğrencilerindenim, Nilgün ikinci yıl öğrencilerinden. Bizim sınıfımızda 60 onların sınıfında da 60 öğrenci vardı. Yani herkes birbirini tanıyordu. Bizim sınıfımızda başlangıçta 3 kız öğrenci vardı. Onların sınıfında da 3 kız öğrenci vardı. Kızlarımızın hepsi için muhteşem kişilerdi diyebilirim. Ama Nilgün’ün duruşu farklıydı.
Nilgün’ü tanımam 1971 yılında oldu. Bizim ve onların sınıfı birlikte bir ay süre ile Karaburun’da topografya kampı yaptık. Haftanın altı günü beraberdik. Hafta içi yatılı hafta sonu evci olabiliyorduk. İşte arkadaşlığımız bu kampta başladı. Sonra ikimiz de 1973 yılı sonunda Ege Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Yüksek Okulunda asistan olduk. Bu dört yıllık asistanlık sürecinde arkadaşlığımız pekişti. Bu süre içinde uzun süren bir boykot dönemi oldu. Ancak asistanlar tam zamanlı olarak okula gitmeye devam ediyordu. Bu süre içinde daha fazla boş zamanımız oldu. Çoğu zaman hep beraber yemek yiyorduk. Hatta bazen yiyeceklerimizi alıp bölüm odalarından birinde masamızı kuruyorduk. Sohbetlerimiz o kadar güzeldi ki Nilgün o günlerimizi hep yad etti. 1977 yılında mezun olduğumuz bölüme asistan olduk. Ege Üniversitesi’nde ki odalarımız yan yana idi. Kimin bir şey söyleyeceği olsa ister esprisi ister derdi olsun, isterse canı çay içmek olsun hemen yan odanın kapısını çalardı. Artık arkadaşlığımız su sızdırmaz hale gelmişti. Neşemizi ve derdimizi içtenlikle birbirimizle hep paylaştık.
Nilgün’ün haddim olmayarak akademik düzeyine de değinmek istiyorum. Haddim olmayarak dedim çünkü ben yapı o hidrolik alanında çalışıyordu. Onu benim tartmam mümkün değil tabii ki. Ama öyle yayınlar yapıyordu ki o yayınların etkisi önce Türkiye’ye sonra yurtdışına yayıldı. Bende o yayınları duyarak bazen özetini okuyarak onun gerçek bir bilim insanı olduğuna kani oldum. Bu durumu öğrenmem beni o kadar gururlandırdı ki ne söylesem az olur. 1970’li yıllarda Keban Barajı projelendirildi ve yapımına başlandı. Daha sonraki yıllarda Keban barajının güneyinde yeni barajlar yapılması DSİ tarafından gündeme alındı. Bu havzada Atatürk ve Karakaya barajları henüz gündemde yoktu.
Öncelikle başka alternatifler üzerinde duruluyordu. İşte bu sırada Nilgün’ün bu proje ile ilgili yayınları başladı. O yayınlarda Keban Barajının güneyinde iki baraj projelendirilmesi tezi öneriliyordu.
Bu tez DSİ bünyesinde tartışılıp kabul görmüş olacak ki bir süre DSİ’den ses çıkmadı. Bilahare bu havza Nilgün’ün yayınları çerçevesinde projelendirildi. Bu barajlara Atatürk ve Karakaya, projeye de Güneydoğu Anadolu projesi adı verildi.
Sayın Süleyman Demirel’e GAP’nin babası derler. Ama GAP’nin anası da Nilgün Harmancıoğlu’dur.
İlerleyen yıllarda Nilgün yurt dışına taşmaya başladı. Benim bildiğim on veya daha fazla AB projesine ve yurt dışı destekli projelere ekibiyle birlikte imza attı. Ama başarıdan başarıya koşarken sağlığında önemli problemler ortaya çıkmaya başladı. Sağlık problemleri giderek arttı, çalışma hayatı aksamaya başladı. İstenmeyen sonuç kısa zamanda gerçekleşti. Son telefon konuşmamızda ne zaman beraber bir akşam yemeği yiyeceğiz demişti.
Bana herkesin örnek alması gereken bir insan göster derseniz
İşte Nilgün derim.
İyi bir insan göster derseniz
İşte Nilgün derim.
Duruşuyla, davranışıyla ile asil bir insan göster derseniz
İşte Nilgün derim.
Bütün nitelikleri olan bir insan göster derseniz
İşte Nilgün derim.
Üstün yetenekli gerçek bir bilim insanı göster dersenizİşte Nilgün derim.
En iyi arkadaşın kimdi, neşeni derdini kiminle paylaşırdın diye sorarsanız Nilgün derim.
Ama ne yazık ki can dostumu kaybettim.
Işıklar içinde yatsın.
25.01.2021
Ömer Zafer Alku