Bilindiği üzere 2020 yılında, Covid-19 salgını ile tüm dünyayı saran oldukça tehlikeli bir pandemi yaşanmaya başlandı. Bu nedenle 14 ay ertelenen TMMOB Genel Kurulu, alınan önlemler kapsamında 31 Temmuz-1 Ağustos 2021 tarihlerinde gerçekleştirilmek zorunda kalındı. Olağan koşullarda 3 (üç) gün içerisinde gerçekleştirilmesi planlanan TMMOB 46. Olağan Genel Kurulu, söz konusu zorunluluklar nedeni ile bir gün içerisinde tamamlandı. İçişleri Bakanlığı ve İl Hıfzıssıhha Kurulu kararları doğrultusunda yaşanan bu ertelemeler nedeniyle 45. Çalışma Dönemimiz TMMOB tarihinin en uzun çalışma dönemi olarak kayıtlara geçti. Bu salgın döneminde yaşadığımız ve tanık olduğumuz tüm bu olaylar ve alınan kararlarla, başta “Genel kurul yasağı” olmak üzere, Demokratik kitle örgütleri, Sivil toplum kuruluşları ve meslek örgütlerine çeşitli kısıtlamalar getirildi. Sağlık tedbirlerinin yanı sıra, daha çok iktidarın toplumsal muhalefeti etkisizleştirme ve meslek örgütlerini kendi amaçlarına göre şekillendirme çabasının ürünü olduğu görüldü. Yıllardır verilen bağımsızlık ve demokrasi mücadelesinin kazanımlarını korumak için var olan meslek örgütlerinin demokratik seçim süreçlerine müdahale edildi. TMMOB faaliyetlerinin sağlıklı bir şekilde ve kararlılıkla sürdürülebilmesi için hazırlanan yeni çalışma programı doğrultusunda faaliyetler sürdürüldü.
Bu özellikleriyle 45. Çalışma Dönemi, TMMOB’nin en uzun çalışma dönemi olduğu kadar, en kalabalık Yönetim Kurulunun bulunduğu, en geniş katılımlı Çalışma Gruplarının oluşturulduğu ve en fazla sayıda etkinliğin, salgın koşulları altında da çevrimiçi olarak gerçekleştirildiği dönem oldu. Pandemi koşullarının yarattığı korku ve egemenlerin yıllardır ülkemizde yaygınlaştırmaya çalıştığı apolitizasyon çabalarına rağmen toplumsal duyarlılığını kaybetmeyen TMMOB örgütü ve bileşenlerinin, ülkesine, örgütüne, mesleğine, meslektaşına sahip çıkan duyarlı üyelerinin kalabalık katılımıyla tamamlandı. Neredeyse kongre gününün tamamı ülkenin içinde bulunduğu durumun tespiti, yanlış politikalarla yönetilen ülkenin ortaya çıkardığı sorunların çözüm önerilerinin konuşulmasıyla geçti. Üzerinde çokça söz edilen konuları özetleyecek olursak;
Temmuz Ağustos ayları içinde yirmiden fazla şehirde meydana gelen orman yangınları nedeniyle yurttaşlarımız hayatını kaybetti, ormanlık alanlar, kent yerleşimleri, tarım arazileri ciddi şekilde zarar gördü. Radikal biçimde değişen iklim koşulları, ormanlık alanlarının rant elde edilecek araziler olarak görülmesi ve imara açılması, kontrolsüz ve kuralsız madencilik faaliyetlerinin baskısının artması ormanlarımızı ve bünyelerindeki ekosistemlerin geleceğini tehdit etmektedir. Ormanlık alanların rant elde edilecek araziler olarak görülmesi ve imara açılması, kontrolsüz ve kuralsız madencilik faaliyetlerinin baskısının artması ormanlarımızı ve bünyelerindeki ekosistemlerin geleceğini tehdit etmektedir.
Kadın meslektaşlarımızın çalışma ortamlarındaki yaşadıkları zorluklar, karşılaştıkları şiddet, cinsiyet eşitsizliği ve yıldırma politikalarının son bulması için daha etkin mücadele edilmesi gerekliliği önümüzde bir görev olarak bulunmaktadır. Kadın mücadelesinin önemli bir kazanımı olan İstanbul Sözleşmesinden çekilinmesi ile kadına yönelik şiddetin cezasızlığının önü açılmıştır.
Son zamanlarda Doğu Karadeniz başta olmak üzere ülkemizin çeşitli yerlerinde yaşanan ve afete dönüşen doğa olaylarının yarattığı yıkım ve can kayıpları giderek artmaktadır. Sel felaketlerinin temel nedenleri, iklim değişikliğinden ziyade, insan kaynaklı doğa tahribatları, yanlış su politikaları, HES’ler, plansız ve çarpık kentleşme, yetersiz altyapı ile merkezi ve yerel yönetimlerin kentleri rant politikalarına teslim etmesidir. HES’ler ile vadi yataklarının doğal yapısı ve akış bozulmuştur. Çarpık kentleşme sonucu, dere taşkın alanları ve dere yatakları yapılaşmaya açılmıştır. İmar affı adı altında, yanlış yerlerde mühendislik hizmeti alınmadan inşa edilen kaçak yapılara göz yumulmuş, yurttaşlarımız güvenliksiz ve sağlıksız yapılarda, risk altında yaşamaya mecbur bırakılmıştır.
Mühendislik, mimarlık ve şehir planlamanın değeri, önemi ve ihtiyacı ardı ardına gerçekleşen afetler sonrası daha anlaşılır hale gelmiştir. En son 30 Ekim 2020’de yaşadığımız İzmir depremi inde kaybettiğimiz 118 vatandaşımız, İnşaat Mühendisliğinin önemini bir kez daha hatırlatmıştır. 80 km güneydoğuda meydana gelen depremin yıkıcı etkisinin İzmir Bayraklı’da yarattığı hasar, depremle her koşulda yaşamak zorunda olduğumuzun göstergesidir. Hiç durmaksızın sallanan ülkemizde depremi, depremden depreme hatırlamak ve hala sağlıklı yapılar üretmek adına yeterli önlemleri almamış olmak, yıkımların ve can kayıplarının devam edeceği anlamına gelmektedir. Doğa ile uyumlu şekilde sağlıklı ve güvenli bir yaşamı sürdürmek mümkündür. Şimdiye kadar çıkarılan yasa ve yönetmelikler önlem almak ve düzenleme yapmak yerine, rant yaratan yasa ve yönetmeliklere dönüşmüştür. Ülkenin ulaşım sorunlarını çözmek adına yatırımlarını Yap İşlet Devret (YİD) yöntemiyle çözmeye kalkan yönetim, kullanmadığı yolun parasını halka ödemeye mahkum etmiş, Ülkeyi birkaç yerli ve yabancı şirkete peşkeş çekmektedir. Bu nedenle, en başta bilim ve tekniği dışlayan, kamucu politikaları tasfiye eden anlayış terk edilmeli, temel politikalarda köklü değişikliklere gidilmelidir.
Ülkenin enerji politikalarından, sanayi ve kalkınma konusundaki politikalarına kadar bütün altyapı ve üstyapı ile ilgili sorunlar konuşmacı çokluğu ve süre kısıtlaması olmasına rağmen her şey konuşulmuş çözüm önerileri belirtilmiştir. Çözüm, bilim ve tekniğin paralelindedir. Bu da, içinde Mühendis, Mimar, Şehir plancıları olmadan gerçekleşemez.
Covid-19 salgını karşısında geliştirilen politikalar ve uygulamalar, neo-liberal ideolojinin iflas ettiğini göstermiştir. İnsanları ölüme terk eden kapitalizmin, insanlık ve dünya için felaketten başka bir sonuç üretemeyeceği yeniden gözler önüne serilmiştir. Salgın sırasında Sağlık Bakanlığı’nın 65 yaş üstü insanlarımızı hedef olarak göstermesi kabul edilemez ve bu durum insan haklarına aykırıdır. Benzer durum, doğanın sömürüsüne dayalı olarak gerçekleşen müdahalenin bir sonucu olan iklim krizinin sonuçları açısından da yaşanmaktadır.
TMMOB, Teoman Öztürk’ün de ifade ettiği şekilde, “Yüreğimizdeki insan sevgisi ve yurtseverliği baskı ve zulüm yöntemlerinin söküp atamayacağının bilinci içinde, bilimi ve tekniği emperyalizmin ve sömürgenlerin değil, emekçi halkımızın hizmetine sunmak için her çabayı güçlendirerek sürdürmek yolunda inançlı ve kararlıyız.” diyerek mücadelesini sürdürecektir.