Kentsel Dönüşüm, sadece mühendislik ve mimarlık disiplinlerini değil, sosyal ve kültürel birçok disiplini de içinde barındıran ve tüm bu disiplinlerin eşgüdüm halinde planlanmasını gerektiren bir faaliyetler bütünüdür. Belirli bir alandaki toplumsal bir yapının dönüşümü sürecinde dışarıdan da çok sayıda ilgili sivil ve kamusal aktörün aktif olarak yer alması gerekmektedir.
Bu kadar çok sayıda ve farklı nitelikte bileşenlerden oluşan bir organizasyonun, örgütlenmenin nasıl bir altyapıda gerçekleşeceği çok temel bir ihtiyaç olarak karşımızda yer almaktadır. Bu altyapı ihtiyacına yönelik, daha önce farklı kesimlerce de dile getirilen kooperatif çözümü ön plana çıkmaktadır.
Bu noktada odağımıza “kooperatifleri” almamız gerekiyor. Genel olarak bilinenin aksine, kooperatiflerin en gelişmiş olduğu ülkeler ABD, Almanya, İngiltere, Fransa, Japonya, İtalya vb. gibi gelişmiş ülkeler. Gelişmiş ülkelerde bu kooperatifler milyonlarca ortağa ve ciddi gelirlere sahip olmaları dışında sosyal yönden de temel işlevleri bulunmakta.
Kooperatifler kendine özgü işletme modeliyle, yerel veya küresel ölçekte yaşanan sorunların üstesinden gelmesini bilmiş, ekonomik ve sosyal alanın her ikisinde birden başarılı bir performans göstermişlerdir.
Bu başarının temelinde, ticaret şirketleri gibi kar odaklı değil insan odaklı olmaları; dernek, vakıf gibi kurumlardan ise gerek demokratik yapıları gerekse iktisadi yönleriyle ayrılmaları yatmaktadır.
Bu karakteri nedeniyle kamu ve özel sektör dışında “üçüncü sektör” olarak kabul edilen kooperatifler, istikrarlı ve sürdürülebilir politika üretmeleri nedeniyle diğer işletme türlerinden daha ön plana çıkarak dikkat çekmeye başlamışlardır.
Sadece ekonomik kalkınmaya değil, sosyal gelişmeye de önemli katkıda bulunan kooperatiflerin gelişmesi, devletlerin yanı sıra uluslararası kuruluşlar tarafından da desteklenmiş ve teşvik edilmeleri amacıyla uygulamaya konmak üzere çeşitli kararlar alınmıştır.
Birleşmiş Milletler (BM), üye devletlerin kooperatifçilikle ilgili küresel bir atılım hareketi yaratılması taleplerini, diğer uluslararası kuruluşların kooperatifçiliğe verdikleri önemi ve kooperatiflerin tüm dünyada refah ve barışın sağlanmasına olan katkılarını dikkate alarak 2012 yılını “Uluslararası Kooperatifler Yılı (UKY)” olarak ilan etmiştir.
Kooperatifler, toplumsal kalkınmayı geliştiren ve ticari işletmeler için temel sağlayan özgün bir modele dayanmaktadırlar.
Bu işletmeler aşağıdaki özellikleri bünyesinde barındırırlar:
- Ortakların sahipliği, ortaklarına hizmet etme ve ortaklarınca yönetilme
- Kendi kendine yetme, kendi kendine sorumluluk, demokrasi, eşitlik, adalet ve dayanışma
- İlkelere dayalı işletmecilik
Başarılı kooperatiflerin ortak özelliklerinden yola çıkılarak oluşturulan “ilkelere dayalı işletmecilik” kooperatiflerin başarısında en önemli kriter. Bu ilkeler;
1. Gönüllü ve açık üyelik
2. Ortakların demokratik kontrolü
3. Ortakların ekonomik katılımı
4. Özerklik ve bağımsızlık
5. Eğitim, öğretim ve bilgilendirme
6. Kooperatifler arası işbirliği
7. Topluma karşı sorumluluk
Ülkemizde kooperatifler ile ilgili istatistikler maalesef iç açıcı değil, kooperatiflerimizin büyük bir kısmı başarısız durumda. Bunun en önemli nedeni yukarıda bahsi geçen bu 7 temel ilkeyi işlevsel olarak uygulamaya geçiremememiz. Mevcut kooperatiflerimizin bu işlevselliği sağlayabilecekleri kurumsal kapasitelerinin olmamasından dolayı bu konuda desteği ilgili kamu kurumlarının ve üst birliklerin vermesi gerekiyor.
Bu ilkelere göre yapılanan; açık, şeffaf, adaletli, demokratik bir kooperatif, kentsel dönüşümdeki tüm aktörlerin işbirliği yaparak hedeflerine ulaşabilecekleri bir araç haline gelebilecektir.
Geçtiğimiz yüzyılın, özellikle son çeyreğinde yaşanılan hızlı kentleşme sonucunda, oluşan kentsel dokuların, yeniden, bu kez, sosyal/kültürel ve ekonomik koşullar da dikkate alınarak, yeni bir yaklaşımla dönüşümü gündemimize oturmuştur.
Bulunduğumuz yüzyılın, özellikle ilk çeyreğinde, hep gündemde kalacak olan, kentsel dönüşüm kavramı içinde, sağlıklaştırma, yenileme, iyileştirme vb. uygulamalar hızla gerçekleşecektir. Deprem riski altında bulunan İzmir’de de, kentsel dönüşüm, hep gündemde ve öncelikli madde olarak kalacaktır.
Bu süreç içinde, üç temel konuda da bir dönüşüm yaşanacaktır.
Bir, parsel bazında üretimi öngören, mülkiyet ile imar haklarını en küçük mekansal birimde gerçekleştirmeye yönelik, klasik planlama yaklaşımı yeniden ele alınacaktır. Onun yerine, esnek ve dinamik süreci içeren bir planlama ve proje geliştirme anlayışı ortaya çıkacaktır.
İki, yaygın kullanılan üretim metotları (yap-sat, sat-yap, yık-yap vb) yerine, kurumsal örgütlenme ve proje ortaklıklarına açık yapılanmalar oluşacaktır.
Üç, planlamanın yanı sıra, proje geliştirme anlayışının ortaya konulması ve planlama ile proje geliştirme süreçlerinin ilişkisi sağlanacak ortamlar ortaya konulacaktır.
Ayrıca, kentsel dönüşüm alanlarında, fiziksel, ekonomik ve sosyal yatırımlar ile mahalle koşullarının iyileştirilmesi ve kentsel yaşam kalitesindeki farklılıkların azaltılması, projelerin, temel ve vazgeçilmez ilkeleri olacaktır.
Sürdürebilir bir kentsel (yerel/mahalli) dönüşüm sürecinin temel özellikleri şunlardır:
- Yukarıdan-aşağı, Aşağıdan-yukarı yaklaşımların uyumu,
- Ulusal ölçekte Kentsel Dönüşüm Stratejileri ile Mahalle Yenileşme Programlarının eşgüdümü,
- Proje Ortaklığı (kamu, özel sektör ve sivil örgütler ile yerel bazlı örgütler),
- Kaynakların koordineli kullanılması ve öncelikler,
- Mahalle Aksiyon Planları (vizyon, proje programları, öncelikler)
Kentsel dönüşüm projeleri, doğası gereği, uzlaşma gerektirir. Uzlaşma, mülkiyetin ve değerin proje bazında, bir araya getirilmesi ve paylaşılması esasına dayanmaktadır.
Bu nedenle, kentlerimizde, dönüşümün gerçekleşmesi için başta mülkiyet problemleri olmak üzere çözülmesi gereken önemli sorunlar bulunmaktadır.
Sorunları 6 başlık altında sınıflayabiliriz.
1. Mülkiyet yapısı. Kentlerimizde, kentsel arsa çok hisseli ve imar parseli küçüktür. Ayrıca, kat irtifaklı mülkiyet yapısı da dikkate alındığında, mülkiyet yapısı farklılaşmakta ve ruhsatsız yapı çokluğu nedeniyle de ortaya fiili durumlar çıkmaktadır.2.) Hak sahiplerinin ekonomik koşullarının yetersiz olması, bina bakım onarımı ve proje yatırımı için yeterli kaynağa sahip olmamaları veya ikincil finans kaynaklarına ulaşamamalarıdır.
3. Planlama sistemi. Dönüşüm alanlarındaki problemlerin, karmaşık yapıda olması nedeniyle klasik imar planı anlayışı ve imar mevzuatı sorunları çözmeye yetmemektedir.
4. Kurumsal yapı eksikliği. Kurumsal yatırımcıların yeterli sayıda olmaması, bireysel üretim biçimlerini yaygınlaştırmış, bu yapı da kayıt dışı ekonomiyi yaratmıştır.
5. Sorunların çözümüne ilişkin yasal düzenlemelerin yeterli olmaması. Örneğin, kentlerimizde, son 25-30 yıllık süreç içinde yaşadığımız, yeni yerleşme ya da toplu konut projeleri, klasik imar mevzuatı çerçevesinde planlanmış ve proje üretilmiştir. O nedenle, birbirinden farklı olmayan kentsel doku ve mimari yapı üretimi gerçekleşmiştir.
6. Belki de en önemlisi; proje finansman yaratma kapasitesi. Bugüne kadar, yatırım finansmanı, proje geliştiren ve yatırımı yapan kesimler tarafından yaratılmıştır. Bunlar, daha çok rant odaklı yada gayrimenkul odaklı olmuştur.
Kentsel dönüşüm projelerinin gerçekleşmesinde, yukarıda belirtilen sorunların çözümü zor ve uzun bir süre gerektirdiği için ortaklık, uzlaşma, değer paylaşımı, proje finansmanı kavramlarını içeren “proje geliştirme” büyük önem kazanmaktadır.
Yenilikçi yaklaşım ve yöntemlerin ortaya çıkarılması, uygulanabilir ve yaygınlaşabilir modellerin yaratılması, yerel zenginlik ve potansiyellerin kullanılması, katılımcı ve işbirlikçi yöntemlerin uygulanması, ekonomik ve çevresel değerlerin yaratılması için proje geliştirme bir ön koşul olarak ortaya çıkmaktadır. Kentsel dönüşüm odaklı bir proje geliştirme için; mühendis ve mimarların ağırlıkta olduğu, aralarında hukukçu, sosyolog, ekonomist, vb. farklı disiplinlerin de yer aldığı bir proje ekibinin oluşması gerekmektedir.
Kentsel dönüşümün ana aktörü olan hak sahiplerini kooperatif modeli için potansiyel ortak olarak tanımlayabiliriz. Aynı ada/pafta üzerinde hak sahibi olan kat/arsa maliklerinden, (sürdürülebilir kentleşme ve akıllı şehirler ekseninde) ortak çıkarlarını sağlayacak, maliyetleri/giderleri düşürecek, ortak problemlerini/sorunlarını çözecek bir kooperatif çatısı altında birleşmeyi düşünenler potansiyel ortaklardır.
Kentsel dönüşüme konu olan yerin hak sahiplerinin potansiyel ortağı olduğu bir kooperatif ile yukarıda bahsi geçen proje ekibinin işbirliği yapacağı bir model gerekmektedir.
Bu yazıda geçen konular uzunca bir süredir İMO İzmir Şubesi bünyesinde faaliyet gösteren “Kentsel Dönüşüm Komisyonu”nda çalışılmakta ve bu çalışmalar ipuçlarını verdiğimiz modele doğru evrilmektedir. Prof. Dr. Adnan Akyarlı başkanlığında çalışan komisyonun alanlarında uzman birbirinden değerli üyeleri, sahadaki deneyimleri ile ciddi katkılar sunmaktalar. Komisyonun bir üyesi olarak, çalışılan bu modelin ciddi başarı şansı olduğunu düşünüyorum. Umarım bu modele bakanlık ve yerel yönetimler de gerekli ilgiyi ve kararlılığı gösterirler.