Pandemi sürecinde evde kalma durumu, uzaktan uzağa örgütlenme; mücadele etme yöntemlerinin de teknolojik ortama hızlıca taşınmasına neden oldu. Kadınlar bu süreçte her ne kadar fiziken birbirlerinden uzakta olsalar da, en gür sesleriyle haykırdılar “Çocuklar Yaşasın Gülsün” diye. Kadınlar en temel hakları olan yaşam hakları için mücadele ederken, aynı zamanda çocuk istismarına karşı da sessiz kalmadılar. Çocukların istismarcı ile evlendirilmesi sonucu cezada indirime gidilmesini içeren bir ‘ek madde’ sosyal medyada dolaşıma girdi. Resmi bir şey olmasa bile Meclise getirmeye kimse cesaret edemesin diye ciddiyetle ele alındı. Meydanlarda buluşamayanlar bu sefer sosyal medyada hep bir ağızdan #ÇocukİstismarınınAffıOlmaz dedi.
Türkiye’nin ilk imzacısı olduğu İstanbul Sözleşmesi’nin 37. maddesine göre, devlet bir yetişkini veya çocuğu kasten evliliğe zorlamanın cezalandırılması için gerekli yasal veya diğer tüm tedbirleri almalıdır. İstanbul Sözleşmesi kesin olarak şunu der; 18 yaşın altındakilerin zorla evlendirilmesinin suç olduğu konusunda halkı bilinçlendirmek devletin görevidir. İzmir’de 9 yaşındaki Yağmur, istismarcı ile Mahkemede karşılaşmaktan korkup, duruşmaya birkaç gün kala kalp krizi geçirip yaşamını yitirmişti. Peki sonra ne oldu? Şüpheli erkek, 40 günlük tutukluluğunun ardından serbest bırakılarak tutuksuz yargılanmaya başladı. Olayın üzerinden 3 sene geçmeden, tutuksuz yargılanan şüpheli Muğla’da iki çocuğu daha istismar ettiği gerekçesiyle tutuklandı. Karşıyaka’da 2 çocuğunu istismar eden erkek 60 yılla yargılanırken, istismar açıkça raporlarda mevcutken beraat ettirildi. Çorum’da bir erkeğin kendi yanında çırak olarak çalıştırdığı 6 çocuğu istismar ettiği daha yeni ortaya çıktı. Bizler yıllardır İstanbul Sözleşmesi’ni uygulayın dedik. İstanbul Sözleşmesi’ne göre, belirlenen suçlara karşı orantılı ve caydırıcı cezalar verilmeli. Bu cezaları ağırlaştıran koşullardan biri ise çocuklara karşı işlenmiş olmasıdır. Yani İstanbul Sözleşmesi uygulandığında sadece kadına değil, çocuğa yönelik suçların da önüne geçilebileceğini biliyoruz. Televizyonlarda, 12-17 yaş arasındaki kız çocuklarının ‘mükemmel vücutları’ olduğu savunularak çocuk doğurmak için ideal yaş olduğu belirtildi. Bu kişilerin söylemleri çocuk istismarını meşrulaştırmaktır. Çocuk çocuktur. Çocuk istismarını meşrulaştıracak en ufak söylem veya hukuki bir adımın önünde örgütlü bir şekilde durmaya devam edeceğiz.
Tek bir çocuğun dahi istismara uğramasının önüne geçilebilmesi için somut adımların atılması gerekir. İstanbul Sözleşmesi, Çocuk Hakları Sözleşmesi, Uluslararası Lanzorate Sözleşmesi ve Çocuk Koruma Hizmetlerinde Koordinasyon Strateji Belgesi etkin biçimde tam olarak uygulanmalıdır. Failleri korumaya yönelik, olası şüphelileri cesaretlendiren cezasızlığa son verilmelidir. Çocuklar her gün istismar edilirken, bunun önüne geçilebilmesi için politikalar geliştirilmesinden başka çare yoktur. Israrla yasaları uygulamayanlara, çocuk istismarını önleyecek politikalar geliştirmeyenlere ve istismarı meşrulaştıracak adımlar atmaktan çekinmeyen yetkililere karşı her gün bir adım bile geri atmadan mücadele edilmelidir. Kadınlar mücadeleleri sonucu şüpheli ölümleri aydınlatıyor. En yakın örnek, intihar denilerek üzeri örtülmeye çalışılan Şule Çet cinayeti gibi. Kadınlar her gün Türkiye’nin dört bir yanında kadın cinayeti, kadına yönelik her türlü suç ve çocuk istismarına karşı Adliyelerde de mücadelelerini sürdürüyor.
Çocuk istismarına karşı bir kereden bir şey olmaz diyenlere, Rabia Naz’ın şüpheli ölümünü aydınlatmayanlara, “Gülistan Doku’ya ne oldu?” sorusunu ısrarla yanıtsız bırakanlara, Nadira Kadirova, Aleyna Çakır ve daha nice kadınların şüpheli ölümünü “intihar” diyerek kapatmaya çalışanlara karşı örgütlü bir şekilde mücadele eden kadınlar var! Bulunduğu her meydanda “Kadın cinayetlerini durduracağız!” diyerek söz veren ve şiddete uğramış her kadına, çocuğu öldürülmüş her aileye “Asla yalnız yürümeyeceksin” diyerek onlarla birlikte her koşulda mücadele eden kadınlar var! Çocuk istismarının ve kadın cinayetlerinin önüne geçmek isteyenler mücadele eden kadınlara kulak vermeli. Her şeyden önce kimse kazanılmış haklarına ulaşmada asla sorun yaşamamalı. Devlet, İstanbul Sözleşmesi’ndeki önleme, koruma, kovuşturma ve politika geliştirme yükümlülüğünü yerine getirmeli, İstanbul Sözleşmesi’ni, 6284’ü ve çıkarılan genelgeleri etkin biçimde uygulamalıdır. Çocuklar için, kadınlar için, işçiler için kadınlar her gün bulundukları her alanda mücadele etmeye devam edecekler. Tıpkı Las Tesis’te de söyledikleri gibi “Direnen kadınlar dünyada her yerde!”